Cuma, Aralık 27, 2013

27 ARALIK 2013 - Taksim, ''Hirsiz Var!'' Diye Haykiriyor

Yine siradisi bir aksam yasaniyor.. Halk, rusvet ve yolsuzluk skandali ile koseye sikisan hukumeti Turkiye'nin her yerinde oldugu gibi Istanbul-Taksim'de de protesto ediyor..

Gecenin baslica sloganlari:

- Hirsiz Var

- Gule Gule Tayyip

- Her Yer Rusvet, Her Yer Yolsuzluk

- Yuzsuz Tayyip Erdogan

Kalabalik Istiklal Caddesi ve cevresinde toplanmis durumda.. Zaman zaman gazli ve TOMA'li mudahaleler yasaniyor.. Akrep araclarindan plastik mermiler atildigi da iddialar arasinda.. Beyoglu'nda kepenkler kapali..


En buyuk kalabalik, Demiroren AVM onunde.. Alisveris Merkezi'nin yanibasinda, restorasyonda olan Aga Camii cevresinde yer alan insaat perdesi, uzerinde Demiroren grrubunun restorasyona verdigi maddi destegi yansittigi icin gostericiler tarafindan sokuldu..

Ayni saatlerde, Sakarya'dan Istanbul'a gelen Basbakan Erdogan ise Uskudar'da yillardir hortumlari kestigini anlattigi konusmasina basladi..

Gelismeler bekleniyor..

Cumartesi, Haziran 08, 2013

#DirenGezi: Yukselmeye Devam Edecegiz


Down in the depths of my soul
Ruhumun derinliklerinden aşağı doğru

Feeling the lost of control
Kontolü kaybettiğimi hissediyorum.

In its spirit
Bu canın içindeki

So colourful
renkliliği

If you feel it then let's go
hissediyorsan eğer durma gel benimle

To a place where you belong
ait olduğun yere

Give it strength to carry on
taşıyacak gücü ver

Open your heart
Kalbini aç

Set your mind at ease
Ruhunu temizle

Live your life
Hayatını yaşa

And you'll be free
Ve özgür olacaksın

We're gonna rise, rise, rise
ayağa kalkacağız , yükseleceğiz, yükseleceğiz

Keep on rising
yükselmeye devam edeceğiz

And rise, rise, rise
Ve ayağa kalk, ayağa kalk, ayağa kalk

Uhmmmm uhhm
Uhmmmm uhhm

Rise, rise, rise
ayağa kalk, ayağa kalk, ayağa kalk

Keep on rising
yükselmeye devam et

And rise, rise, rise
ayağa kalk, ayağa kalk, ayağa kalk 


Basbakani Boyle Konusabilmeye Iten Secim Barajidir

Mohammed Bouazizi Tunus'ta kendini yakip da devrimi baslattiginda, olmeden once kendisini hastanede ziyaret edenler arasinda devrilmesine on ayak oldugu devlet baskani Ben Ali de vardi.. Husnu Mubarek ise, sonrasinda yargilanacagi devrimi baslatan gostericiler icin Asil Gencler sozlerini kullanmisti.. Diktatorler bile Basbakancilik oynayan bu adam gibi, demokratik duzene inanan yuzbinleri capulcu, ayyas, cerik curuk gibi tanimlamalarla asagilamadilar..

Politikalarin yuzunden anamiz agladi diyen ciftciye 'al anani git burdan' diyen de o degilmiydi zaten..


Basbakan, demokratik duzende muhtac oldugu halkina boyle yuksekten konusmaya ne kadar devam edebilir? Gozunu, getirmek istedikleri Baskanlik sistemindeki koltuga diken Erdogan nasil olsa halkin oylarina ihtiyac duymayacak artik.. Bu baskani kim sececek? Parlamento..

O yuzden bir sonraki secimler cok onemli.. Bu protesto dalgasini, politik bir guce donusturecek devinim lazim... Gosteriler hos, guzel ama ortak bir talep yok.. Istifa sloganlari disinda, is biraz eglenceye kacti.. Mesela secim barajinin kaldirilmasi talep edilebilir.. Su anda guc halkta, birsey istemek lazim! Sokaktaki halkin parlamentoda temsil edilmesi lazim!

Secim baraji kalksin artik..

Perşembe, Haziran 06, 2013

Capulcuyuz Gururluyuz:

Basbakan sureci yanlis yonetti, yine kendisine hakim olamadi ve birkac capulcu diye agzindan kacirdi sinirle.. Bu, direnisin 1 numarali motivasyon araci oldu.. Simdi herkes bagiriyor, gururluyuz cunku capulcuyuz..

Ulusal medyanin uyudugu ve daha da kotusu uyuttugu bir donemde, sosyal medyayla sahlanan yaratici, esprili, ve ulkesini seven gencler ulkeye bahar havasini getirdiler..Istedikleri sadece, bizi diger canlilardan ayiran ozellik olan insan haklarimizi, vatandaslik haklarimizi kisitlamak isteyen yonetimlerin beynine sen bizi yonetiyorsan ben var oldugum icindir dusuncesini sokmaktir..


Gezi Parki'ndaki agaclari kesip yerine sanki yeterince yokmus gibi AVM yapmak isteyenler, o agaclarin koklerinin Gezi Direniscileri vasitasiyla Turkiye Cumhuriyeti koklerine tutunmasini ve buradan bir direnis dogmasini sagladilar.. Bu direniste ozellikle son aylarda artan, ozel hayata mudahaleler de etkili oldu.. Son olarak Inci Pastanesi, Emek Sinemasi, AKM gibi sembollere uzanan ellere sonunda Gezi Direnisi ile dur dendi..

Diren Gezi: Yeni Neslin Ilk Defa kendini Ait Hissettigi Bir Hareket

Gezi Parkı eylemlerinin başlıca sebebi, yıllardır sandıkta seçim barajıyla engellenen küçük partilerin "bu ülkede biz de varız" isyanıdır..

%10 barajiyla gormezden gelinenler, simdi sokakta olanlardir.. Oyum bosa gitmesin zihniyetiyle, Meclis'e giren partilere oy vermeye zorlandilar.. Halktan korkmayin, halk marjinal bir orgut degildir.. Halk, icinde her turlu gorusu yasal cerceve icerisinde barindiran, adeta fikirlerin bir gokkusagi gibidir..



Sandikta kazananin, kaybedene zulmetmeye hakki yoktur.. Aile duzenine, yemesine-icmesine, TV'de izleyecegine, ne dusunecegine, ne okuyup ne okumayacagina karisilmasina, Milli degerlerinin yozlastirilmasina bu halk izin vermez.. Gazetecisine, ordusuna, memuruna, universite ogrencisine, kadinina, doktoruna kadar herkes kendi ozgurlugune konulan engellere direniyor..

Son 10 gundur yasananlar ile bu halk ozgurlugune verdigi degeri herkese gosterdi..Hareketin en guzel ozelligi de politik bir merkez tarafindan yonetilmiyor olusu oldu.. Cunku protestoda herkes kendinden bir sey buldugu icin yer aldi.. Apolitik olmakla suclanan liselliler ve universite ogrencileri de bu hareketi benimsediler ve yillardir ilk defa memleket meselelrini onemsediklerini gosterdiler..

Simdi yapilacak sey; yakmadan, yikmadan sivil direnise devam etmek.. Ta ki ulkeyi bugun yonetenler ve gelecekte yonetmeye talip olacaklar, bireysel ozgurluge verdigimiz onemi anlayana kadar..

Diren Gezi.. Diren Turkiye..

Salı, Mart 12, 2013

Dunyaya, Istanbul’un En Guzel Sehir Oldugunu Anlatan Adam: Edmondo de Amicis



Nils FILMER, Bodrum

Ilkokul yillariinda, odev olarak cogumuza verilen ilk kitapti belki de.. Mavi kapaginin uzerinde kocaman bir kirmizi kalp ve icinde buyuk harflerle Cocuk Kalbi yaziyordu.. Yaninda da biraz daha kucuk harflerle ‘Dunyanin En Faydali Cocuk Kitabi’ bilgisi eklenmisti, Italyan yazar Edmondo De Amicis tarafindan yazilan bu kitap icin..

En azindan kitabin bende bulunan versiyonu bu sekilde bir dizayna sahipti.. Zannedersem benim okudugum donemdeki tek versiyonu da zaten buydu, 1984’te Turkce’ye Babil Cecen ve Ayhan Ergun tarafindan cevrilmis olani.. Ancak 1990’li yillardan itibaren, De Amicis’in bu kitabi 23 kere degisik cevirmenler ve yayinevleri tarafindan yeniden Turkce’ye cevrildi.. Bu kadar cesitlilik olmasi, bize okutulan ilk versiyondan farklari neydi diye zaman zaman beni dusundurmedi de degil hani..


Neyse donelim, egitim otoriteleri tarafindan gelmis gecmis en yararli cocuk kitabi olarak gosterilen bu eserin yazarina, Edmondo de Amicis’e.. Cunku bahsetmek istedigim, yazarin bir baska eseri aslinda..

Amicis, 1886 Ekim ayinda yayinlanan bir cocuk kitabiyla unlenmis olsa da, 1870-1875 yillari arasinda cesitli gazetelerde gezi yazilari cikan ve halihazirda bu yonuyle taninan bir gazeteciydi.. Turkiye ile yollarinin kesismesi de iste o gazetecilik gunlerine dayaniyor Italyan yazarin.. Istanbul’a ressam Cesare Biseo ile birlikte gelen Amicis, bu surede elde ettigi izlenimlerini daha sonra kitaplastirdi ve eseri 1877 – 1878 yillarinda Constantinopoli adiyla 2 cilt olarak yayinlandi.. Kitapta gezi notlarinin yani sira arkadasi Biseo’ya ait 183 adet de gravur cizim bulunuyordu.. Yanlis anlasilmasin, daha sonralari yazacagi Cocuk Kalbi, veya orijinal adiyla Cuore’nin Turkiye’de populer olmasinin, yazarinin Turkiye’de gecirdigi zamanlar ve yazdigi kitapla ilgisi yok.. Cunku bu cocuk kitabi zaten Turkce’nin de aralarinda bulundugu 30’a yakin dile cevrilmis ve tum dunyada taninmisti..

Bircok tarihci tarafindan 19. yuzyilda Istanbul’u en iyi sekilde yansitan eser olarak da gosterilen Constantinopoli, Umberto Eco’nun da onsozuyle katkida bulundugu yeni versiyonuyla  2005’te basildi..


Istanbul’a gelen Amicis, notlarini birlestirip baskiya verdiginde birkac yil gecmisti.. Iste gecen  o yillari soyle anlatiyor; ‘’Abdülaziz hazretleri, karşılığında Anadolu’da bir vilayeti ödül olarak bana vermeyi teklif etse bile, bu imparatorluğun başkenti hakkında 10 satırı bile bir araya getirmeyi beceremezdim; büyük şeyleri anlatmak için arada mesafe olması gerektiği ne kadar doğrudur! Onları daha iyi hatırlamak için, önce unutmanız gerekir..’’ 

Edmondo de Amicis, Constantinopoli’nin bir bolumunde Istanbul’u su kelimelerle tasvir etmisti; "Istanbul güzeldir, fakat onun garabeti, güzelliğinden fazladır.. Insan bu şehirde ne yapacağını şaşırır, arzular birbiri üstüne yığılır ve zaman kaybolur gider.. Insan hem bütün ömrünü bu şehirde geçirmek ister, hem de çantalarını kaptığı gibi hemen ertesi gün ondan uzaklaşmak ister”..

Kitabin bir baska bolumunde ise bu tarihi sehre olan hayranliginin alti cizilidir Italyan gezginin; Gemi, Istanbul’a yaklasmaktadir ve kisa bir sure sonra sehrin ilk minareleri gorulecektir.. Iste o andan sonrasini gelin yine yazarin kaleminden okuyalim.. "İleri! diye bağırdı süvari. Gemi sarsıldı.. Krallar, prensler, Krezüs, dünyanın kudretli ve en zengin insanları, o anda hepinize acıdım; gemide bulunduğum yer, sizin bütün hazinelerinize bedeldi ve İstanbul'a bir bakışımı bile bir imparatorluğa değişmezdim.. İşte İstanbul! Muhteşem, muazzam, ulu İstanbul! Yaradana hamdolsun, yaratılmışa şan! Böyle bir güzeliği rüyamda bile görmemiştim!"

Goruldugu gibi, de Amicis ya yillar icinde duyduklarini, gordukleri ile birlestirince iki zit dusunceye de esit uzaklikta kaldi.. Cunku kitabinda ovguleriyle yergileri adeta dans ediyordu.. Ikinci bir ihtimal ise, bu buyulu sehirde gordukleri, kisa surede Italyan yazarin kafasini allak bullak etmeye yetmisti.. Ister, Musluman ve Turk kulturune bakis atan onyargili bir Avrupali yazar olarak dusunelim, isterse objektif bir gazeteci  olarak.. Yazdiklarini yine de her nokta ve virgulune kadar degerli buluyorum..

Yazarin izlenimlerinden  biri de bizi yine oldukca sasirticak cinsten; “Tetkîk ve tesbîtlerime göre İstanbul’un Türk halkı, Avrupa’nın en nâzik ve en kibar topluluğudur..” diyor Edmondo de Amicis.. 19. Yuzyildaki hemsehrilerimiz adina sevinmeli mi, yoksa sehrin bugunku emanetcileri olarak utanmali miyiz, karar veremedim..


Yazacaklarimin sonuna gelirken, nasil ki lezzetli bir yemegin sonunda icilen bir fincan Turk kahvesi gibi, Edmondo de Amicis’in Constantinopoli’deki guzel tarihi notlarini da kahve ile ilgili sozleriyle bitirelim.. Nitekim, de Amicis bu konuda da notlarinda iki cift kelam etmis; "Galata Kulesi'nin ve Beyazıt Kulesi'nin tepelerinde kahve vardır, vapurlarda kahve vardır, mezarlık içinde kahve vardır, resmi dairelerde kahve vardır, hamamlarda kahve vardır, çarşı içinde kahve vardır.. İnsan İstanbul'un neresinde bulunursa bulunsun, etrafına hiç bakmadan sadece bağırması yeterlidir, Kahve! Uç dakika sonra önünüzde bir kahve tütmeye başlar..’’

105. olum yildonumunde, cogumuzun hayatindan Cocuk Kalbi veya Istanbul kitabiyla gecmis olan Edmondo de Amicis’in anisina saygiyla..

Nils Filmer

Pazar, Şubat 17, 2013

Sorguc; Kavram Kargasasi


Herkesin bir gunde konusabilecegi kelimenin bi sinirlamasi olsa.. O sinir dolunca, agzi kapansa.. Herkes daha az ve daha anlamli mi konusurdu? Yoksa hic konusmayip sadece mesajlasmaya mi baslardik..

Modern mi olurduk, cagdisi mi.. Modern ne demek oluyor? Guncel ve gunun gerektirdigi sekilde olmak mi.. Konusmak bizi modern yapar mi.. Bizi hayvanlardan, diger canlilardan ayiran en temel ozellik mi gercekten konusabilmemiz.. Peki ya sadece konustuklarimizi uygulasak.. Asla uygulamayacagimiz seyleri hic soylemesek.. Pozitif seylerden bahsetmek agirlikta olsa.. Negatif seyleri, mecbur kalmadikca dile getirmesek.. Ama kime gore, neye gore pozitif, negatif? Baskasina gore pozitif olan, bana gore negatif olabilir mi.. Benim negatif dedigime, kac kisi pozitif derse ben yaniliyor olurum.. Telefonda da konusabiliriz.. Konustugumuz kisiyi biliriz, ama yuzunu gormeyiz.. Uzaktaki insanlarla mi daha cok konusuruz telefonda, yoksa o gun zaten gorduklerimiz, goreceklerimizle mi daha cok konusuruz.. Yuzyuze mi daha akicidir konusma, telefondayken duvara bakarak konustugunda mi ayni kisiyle.. 


Bir sonraki konuya ne zaman gecilir.. Kendi soyledigin bitince mi degisir, yoksa karsindaki mi degistirir konuyu.. Savunma veya hucum var midir konusmada.. Konusunca hangi organlarimiz harekete gecer.. Agiz, dil, ceneden mi ibaret, yoksa beyin, kalp ve digerleri de dahil mi.. Anlatsam mi, anlatmasam mi dedigimiz bir konuyu ne zaman anlatmak isteriz, kiminle paylasirsak sirrimiz guvendedir, bilmemesi gereken birine anlatacak kisiye mi anlatmayiz.. Cok konussak agzimiz bozulur mu.. Az konussak, konusmayi unuturmuyuz.. Insan kendine yakisani mi soylemelidir yalnizca.. Bazen de igrenclesir mi insanoglu konusurken.. Igrencligin tersi nedir.. Tersi olmayan bir kelime evrende sonsuza kadar yasar mi.. Sacmalamak bir ihtiyacmidir.. Evetse, hayat sacma oldugu icin olabilir mi.. Bir ihtiyac degilse, sacmalayanlar bunu neden yapar.. Ayiplanmamak icin sacmalamayanlar, sacmalayanlardan daha mi masumdur.. Yasama amacimiz masum olmak midir.. Konusarak gunahkar olunur mu.. Insan kendine yakisani mi soylemelidir yalnizca, sacmalamamak adina..

Bugunluk yeteri kadar sacmalamis olsam, konusabilecegim kelime sinirina gelmis olsam, agzim kapanmis olsa.. 

Yine de bunlari dusunurdum..

….

Nils Filmer

Perşembe, Ocak 31, 2013

Mahatma Gandhi: Hindistan’dan Tum Dunyaya Yayilan Bir Isik

Nils FILMER, Bodrum
 
 
Insanlik tarihi binlerce yildir dunyanin gordugu milyarlarca insan arasindan, her cagda bazi ozel olanlarini digerlerinden farkli bir yere koyuyor.. Bu insanlar, birey olarak yasadiklari sure disinda, kendinden sonraki yillarda yasayacak insanlarin da haklarini savunarak, onlarin daha adil, daha insani ve esitlikci birer yasam surmeleri icin caba sarfediyorlar.. Bunlardan biri de, gectigimiz yuzyilin onemli liderlerinden biri olan Mahatma Gandhi..

 
Hindistan’in ozgurlesme mucadelesinde, siddet icermeyen pasif direnis hareketiyle hem ulkesinin bagimsizliginı kazandıran, hem de dunyanin bircok degisik cografyasinda yasayan ozgurluk savunucularina da ilham kaynagi olmus Hintli dusunce adami ve lider Mohandes Karamchand Gandhi, veya bilinen adiyla Mahatma Gandhi oldurulusunun 65. Yildonumunde Hindistan’da ve tum dunyada aniliyor.. Yasadigi sure boyunca, insanlari siddetten, korku ve huzursuzluktan uzak tutmayi amaclamis, milyonları ruhani felsefesiyle de etkilemistir..

 
Gandi, ozellikle bariscil olarak adlandirilabilecek fikirleri, siddete her zaman karsi cikmasi ve temelinde insan hak ve ozgurluklerini savunan felsefesi ile kisa zamanda populerlesti.. Gandi’nin bu fikirlerine kendi sozlerinden bir ornek olarak; ‘Evimin dort duvarla kusatilmasini, odamin pencerelerinin perdelerle sikica ortulmesini istemiyorum.. Butun kulturlere ait ruzgarlarin evimin icinde serbestce esmesini istiyorum.. Ancak, bu ruzgarlarin herhangi birisi tarafindan ayagimin yerden kesilmesini de kabul etmiyorum’ dusuncesini verebiliriz..


 

Gandi’nin yukselisi ilk olarak Guney Afrika’da, Hint asilli toplulugun haklarini savundugu calismalariyla başladı.. Aslinda G.Afrika’da ikinci sinif birer vatandas olarak gorulen Hint asilli kisilerden biri de kendisiydi.. Gandi’nin, gunluk yasamda bizzat kendi basina gelen haksizliklar, ileride onun gelistirecegi, halki daha iyi yasam kosullari icin sosyal olarak orgutleyecek politikalar uzerinde dusunmeye itmisti onu.. Ornegin Gandi’nin elinde, 1. mevki tren bileti olmasina ragmen, 3. mevkiden yukarisinı kullanmasına izin verilmiyordu.. Bunun yaninda, istedigi her otelde konaklama şansı da yoktu. Giyinis tarzinin begenilmemesi, çeşitli defalar çıktığı mahkemelerde kendini savunmasinda ona zorluklar yasatiyordu.. Yasadigi bu ayrimciliklar, ileride onun Hint halkinin, somurgeci Britanya Imparatorlugu’na baskaldirmasina kadar varacak halk hareketi icin bir zemin hazirliyordu.. Gandi de ilk olarak Guney Afrika’daki Hintlileri tek bir cati altinda toplayacak siyasi bir olusum kurmaya karar verdi.. Bu hareketi, G.Afrika’daki beyazlarin buyuk tepkisini cekmisti.. Ocak 1897’de kendisine saldiran beyazlardan olusan bir grup ile mahkemede karsi karsiya geldi, ama onlardan sikayetci olmadi.. Bu da onun diger önemli vasiflarindan birinin tezahuruydu, affedicilik, ve intikam duygusuna sahip olmamak..

1906 yilinda G.Afrika hukumeti, Hint azinligi da zorla kayit altina almayi gerektiren bir yasa cikarinca, Gandi, Hint nufusla birlikte pasif protesto yontemlerini ilk defa uygulamaya koydu.. Buna gore siddetten uzak protestolarda, Hint asıllılar işyerlerinde grev yapacak, kayit olmayi reddedecek, kayit altina alinmis olanlar da resmi kayit belgelerini imha edeceklerdi.. Hint asilli vatandaslar arasinda bu tip sosyal baskaldirilari yogunlastiran Gandi, sivil itaatsizlik plani basarili sonuc verince ulke yonetimini kendisiyle uzlasma yapmaya mecbur birakmisti.. Gandi’nin bu hareket temeliyle olusturdugu dusunce akimina, daha sonra Satyagraha (gercege baglilik) adi verilecekti..

Mahatma Gandi, Güney Afrika'da geçen yılları boyunca Johannesburg'da yaşadı.. 1907-1909 yillari arasinda, Gandi’nin bu şehirde beraber yasadigi kişi Yahudi asilli bir Alman vatandasi olan Hermann Kallenbach'tı.. İkilinin arasinda, daha sonraki yıllarda yaşanan mektuplasmalar, Gandhi’nin 65. Olum yildonumu olan dün, kamuoyuyla kısmen paylasildı.. Onlarca yazismadan olusan koleksiyon, gecen yil Londra’daki Sotheby’s muzayede evinde satisa cikmak uzereyken, Hint Hukumeti tarafindan onceden satin alinmisti. Sanirim Hindistan Hukumeti’nin, bu belgeleri bu kadar onemle istemesinin altinda yatan nedenlerden biri de Gandi ile Kallenbach arasindaki iliskinin, tarih boyunca hep dedikodularla degisik yonlere cekilmesiydi.

Ancak dün aciklanan yazismalarda, Mahatma Gandi’nin yalnizca siyasi ve ruhani fikirleri ağırlıktaydı.. Onun ozel hayatini veya Hermann Kallenbach ile olan ilişkisinin boyutu hakkında detay verecek satırlar yoktu.. Kaldi ki Hint toplumunda ozellikle, maddiyat karsiti fikirleriyle taninan Gandi’nin, zaman zaman ozel esyalarinin satildigi muzayedeler bile ulkede buyuk tepki topluyor. Hint halki bu muzayedelerle onun anisina saygisizlik yapildigini dusunuyor.. Bu yuzden halka aciklanan mektuplarda, onu dusunceleri ve ideolojisiyle hatirlamak isteyen milyonların bakis acisinin gozetildiği aşikar..

Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.’ (Mahatma Gandi)

G.Afrika’da basariyla uyguladigi politikalarini, ve ruhani filozofisini kendi topraklarina, yani Hindistan’a tasimayi basaran Gandi, tarihte daha önce belki de hic duyulmamis bu silahsiz ayaklanma yontemiyle halkini orgutlemeyi basarmis, ve uzerinde gunesin batmadigi topraklar olarak anilan Britanya Imparatorlugu uzerinde kara bulutlarin dolasmasina yol acmisti..


 

30 Ocak 1948’de fanatik bir Hindu tarafindan aksam uzeri, bir duayi yonetmeye giderken 17.12’de vurularak olduruldu, Ulus’un Babasi olarak adlandirilan buyuk lider Gandi.. Saldirgan, 36 yasindaki Nathuram Vinayak Godse, ulkedeki Hindu, Musluman ve Sihleri birlestirmeyi amaclayan Gandi’yi oldurmesinin nedeni olarak Pakistan’i ve Musluman Hintlileri cok fazla onemsedigi icin suikasti gerceklestirdigini aciklamisti.. Godse ve kendisine yardim eden bir kisi, suikasti takiben yargilanarak 1949’da idam edildiler..

Gandi’nin kaybinin ardindan, cesitli kesimlerden onun dunya halklari icin onemini anlatan yorumlar geldi.. Unlu fiizikci Albert Einstein, Gandi icin ‘O, politika dunyasinda, insanligin etik ve ruhani gelisimi ve daha parlak bir insanlik tarihi icin cabalayan tek devlet adamiydi’ diyerek Hintli lidere ovguler duzmustu.. Yine unlu Irlandali oyun yazari Bernard Shaw ise, ‘Fazla iyi olmak, her zaman cok tehlikeli olmustur’demisti Gandi suikastinin ardindan, onun anisina..

Tum hayati boyunca; silahlardan, siddetten ve nefretten uzak bir bagimsizlik savasi veren Mahatma Gandi ulkesine kazandirdiğı ozgurluk disinda, Hindistan’dan tum dunyaya da yayilan bir sosyal kareketin de isigin kaynagi ve tum dunya halklarinin daha adil bir dunya icin yaptigi hak arayisinin uluslararasi sozcusu olmustur..
 

Nils Filmer

Salı, Ocak 29, 2013

Kardak'ta Psikolojik Savasin Tum Detaylari ve Bir Dahi; Inal Batu

Nils Filmer, BODRUM

Bir onceki (27 Ocak 2013 tarihli) yazida, bundan 17 yil once bu topraklarda, Bodrum’a bagli Gumusluk beldesinin sadece birkac mil aciginda, yer alan yaklasik 40 donum yer kaplayan Kardak Kayaliklari’nda, savasa ne kadar da yaklastigimizi, o gunden hatirladiklarimla aktarmistim.. Bir gemi kazasini takiben, kurtarma calismalari ile baslayan kita sahanligi ve kara sulari tartismasi, kisa zamanda Turkiye ve Yunanistan arasinda buyuk bir krize donusmustu.. 1 ay boyunca iki taraf da geri adim atmayinca, savasin esiginden donulmustu.. Yıllar geçtikçe yazılan tarih sayfaları, o günü yaşayanların anıları sayesinde, zamanla satır aralarında kalanlarin da anlatılmasiyla gun yuzune çıkti..
Iste o yazili tarih, yillar once yasadigimiz olaylarin bazen hic de aslinda dusundugumuz kadar kolay gerceklesmedigini gosteriyordu.. Bugunku yazim, Kardak olayinda, 1996 Ocak ayında tam olarak neler olmuştu ve o günden bu yana Kardak Krizi ile bağlantılı yaşananlar hakkında küçük bir arastirma aslinda.
Başlangıçta olayin gelisimine bir goz atalim.. Cimento yukunu Canakkale’den Israil’e goturen Figen Akat adlı yük gemisi, 25 Aralık'ta fırtına yüzünden kayaliklarda karaya oturdu.. Mürettebat önce yardım istememişti.. Ilk yol olarak kendileri kurtulmaya calisti.. Iki ulke Disisleri de karsilikli notalarla, birbirlerini olaya karismamalari konusunda diplomatik dilde uyarmislardi. Ancak Yunan sahil guvenlik botlari, gemiyi coktan uzak izlemeye alip, her hareketlerini kayda almaya basladilar.. Sirket yetkilileri, kayaliklardan kurtulmanin yolunun, yukun bir bolumunu denize dokup gemiyi hafifletmek olduguna karar verdiler.. Cimento dokum isleminin baslamasiyla da, o zamana kadar gemiyi uzaktan takip eden Yunan botlari olaya mudahil oldular.. Gemiye silahli Yunan askerleri cikti.. Prosedur geregi, kurtardiklari gemiyi, yedege alip en yakin Yunan limanina gotureceklerdi..


Ancak Yunan mudahalesinin hemen akabinde Figen Akat murettebati, Yunan botuna bagli olduklari celik halati kesince serbest kalan yuk gemisi, basarili bir manevrayla Turk karasularina gecerek Turk Sahil Guvenlik botlarinin savunmasindan yararlandi ve hasarli gemi kurtarilarak Gulluk limanina cekildi.. Olayin da ilk asamasi bu sekilde sona erdi..

Olay yasandigi sirada, Deniz Kuvvetleri Komutanligi gorevinde bulunan kisi, Guven Erkaya’ydi.. 28 Subat surecinde de bu gorevde olan Erkaya, ayni zamanda Kibris harekati sirasinda Turk ucaklari tarafindan yanlislikla vurulan Kocatepe muhribinin komutanligini yapmisti.. 2000 yilinda hayatini kaybeden Erkaya, Kardak Krizi sirasinda, geminin ilk kurtarilma asamasindan sonra olayin henuz bitmedigini ve Yunanistan’in tansiyonu tekrar tirmandirabilecegini Genelkurmay’a raporlamisti..

Kardak Krizi, meydana gelis zamani acisindan da enteresandi.. Yunanistan’da secimler yeni yapilmis ve Kostas Simitis yonetimin isbasina gecmesi tam da Kardak Krizi’nin ortalarina denk gelmisti (19 Ocak 1996).. Olay Turk tarafinda biraz daha itidal ile karsilanirken, kriz Yunanistan’da tam anlamiyla secimin kazanani ve kaybedenleri arasinda milliyetci soylemlerin havada ucusacagi bir tartismayla korukleniyordu.. Basin da, Simitis hukumetinin uzerine gidiyordu.. Turklere ‘toprak kaybetmek’, henuz yeni olan hukumetin sonu olurdu. Bu tehlikenin farkinda olan hukumet, ozellikle Disisleri Bakani Theodoros Pangalos ile soylemlerini sertlestirmeye baslamisti.. Sertlesen mesajlar, Turk tarafinda da kisa zamanda yanki bulunca, karsi hamle gecikmedi ve donemin Basbakani Tansu Ciller ile Disisleri Bakani Deniz Baykal’dan da ustuste milliyetcilik kokan yorumlar gelmeye basladi. Yunanlilara bir ‘cakil parcasi’ dahi verilemezdi..

26 Ocak gunune gelindiginde savasa gidebilecek o korkunc hamle yapildi.. Ozellikle iki ulke basininda, milliyetci mesajlarin havada ucustugu bir gunun ertesinde, Gumusluk sahiline en yakin ada olan Kalimnos’un Belediye Baskani, beraberindeki bir papaz ve Antenna kanali ekibiyle birlikte Kardak’a cikarak Yunan bayragi dikti ve akabinde Yunan medyasi savasi kazandigini ilan etti.. Ancak sagduyudan uzak asiri gorusluler her iki tarafta da vardi.. Bu provokatif hareketin ardindan, Hurriyet Gazetesi’nden 2 Turk gazetecinin helikopterle adaya ulasip Yunan bayraginin yerine Turk bayragini dikmesi ile tansiyon biraz daha yukseldi.. Simdi zafer ilan etmme sirasi Turk medyasindaydi.. Milliyetci munferit hareketler ve basinin pompalamasin yaninda , her iki tarafin siyasileri de kendilerini tutamiyor ve asker ile diplomatlarin isini zorlastiriyorlardi.. 


O gunlerde Emekli Buyukelci Inal Batu’nun sagduyulu yaklasimlarini digerlerinden ozellikle ayirmak gerekir.. O donem Disisleri Bakanligi’nda mustesar olan Batu, cizdigi yol haritasiyla krizden cikilmasinda basrollerden birine soyunmustu..

Simitis Hukumeti, ulkesindeki savas atmosferi ve muhalefet ile basinin da bastirmasiyla operasyon icin dugmeye basmisti.. Turk gazetecilerin adaya diktigi bayragi indirterek yerine bir kez daha Yunan bayragini dikilmesiyle sonuclanan askeri operasyon ile ada yeniden Yunan tarafina gecmis, bayragi ise artik silahli askerler korumaya almisti.. 

Ankara’da hemen kirmizi alarm verildi.. Sivil ve askerlerden olusan acil toplantida Basbakan Tansu Ciller, Disisleri Bakani Deniz Baykal, Deniz Kuvvetleri Komutani Guven Erkaya, ile birlikte Onur Oymen, Inal Batu, Cevik Bir ve diger ust duzey Disisleri yetkilileri de bulunuyordu.. Toplanti sonrasi verilen mesaj netti; diplomatik yolla cozulememesi durumunda askeri guc kullanmakta sakinca gorulmuyordu!
Ciller’in toplantida askerlere yonelik sordugu, ‘askeri bir operasyona hazir miyiz?’sorusuna, Erkaya’nin verdigi cevap aslinda gerilimin ne kadar had safhada oldugunu gosteriyordu: ‘Esas, siz hukumet olarak Yunanistan ile girilebilecek genel bir savasa hazir misiniz?’.. Iste o anda krizi cozecek olan adim, emekli buyukelci Batu’dan geldi.. Ortada 2 adacik vardi.. Birinde silahli Yunan askerleri vardi, ancak digeri bostu.. Inal Batu’nun kafasindaki cozum akillicaydi; ‘Neden ikinci adayi ele gecirmiyoruz?’


Savasin esiginde olan iki ulkenin, boyle bir hamleyle direkt carpisma ihtimali de azalacakti.. Ancak hukumet kanadi, israrla Yunan askerinin oldugu kayaligin ele gecirilmesi fikrinde diretiyordu.. Toplantida alinan karar, Yunan askerlerinin bulundugu adaya mudahale edilecegiydi.. Kardak Krizi’nde artik sona yaklasiliyordu, ama Turk-Yunan Savasi’nin baslamasi da artik an meselesiydi.. Zirve cikisinda konusan yine Ciller oldu; ‘ Bu bayrak inecek, bu asker gidecek!’ dedi en sert ses tonuyla..

Ayni gece ABD’de de onemli bir toplanti yapiliyordu.. Beyaz Saray’da Kibris ozel temsilcisi Richard Holbrooke ve ekibi Kibris konusunu gorusmeye hazirlanirlarken, gelen istihbarat raporlari Turkiye ile Yunanistan’in Ege’de savasin esiginde olduklarini soyluyordu.. Beyaz Saray'da da hemen kirmizi alarm verildi ve konunun ciddiyeti Baskan Clinton’la paylasildi.. Hemen siyasi refleks geregi mekik diplomasisine baslandi ve Clinton; Simitis, Demirel ve Ciller ile ayri ayri gorustu.. Taraflara arabuluculuk yapmayi onerdi..


Ertesi gun, onceki toplantida alinan kararla ilgili geri sayim devam ederken, Ankara yeniden, yapilacak operasyonu gorusmek uzere biraraya geldi.. Son degerlendirmeler ve alternatifler degerlendirildi.. Inal Batu’nun stratejisi hala en mantikli bulunaniydi.. Bu sefer daha guclu bir sekilde savunulan fikir icin hukumet de ikna edildi.. Planin detaylari hazirlandi.. Buna gore tamami subaylardan olusacak SAT komando timi, gece 00.00’da baslayacaklari operasyon ile adalar etrafindaki 24 adet Turk ve Yunan askeri gemisi ile Dogu Kardak adasindaki Yunan askerlerinin arasindan sizarak bos olan Bati Kardak adasini ele gecirecekti.
Istanbul’dan gelen 22 kişilik deneyimli SAT ve SAS Komandolari, Gumusluk sahilinde son hazirliklarini yaparken, olasi bir basarisizlik veya catismaya donusebilecek bir durum gozonune alinarak Gumusluk ve Kadikalesi’nde Kardak’a hakim olan tepelere ucaksavar ve top bataryalari yerlestirilmisti.. Savas adim adim yaklasirken son umutlar Batu’nun planinin islemesine baglanmisti.. ABD son kez iki tarafi da caydirmak icin arabuluculuk yapiyordu.. Holbrooke; Pangalos ve Onur Oymen ile gorusuyordu.. Bir ara yapilacak operasyonun ertelenmesi bile dusunuldu.. Ancak, Baykal bu operasyondan donus olursa kararliligin zaafa ugrayacagini ve Turkiye’yi aciz gosterecegini dusunuyordu. Artik ne olursa olsun sizma operasyonu baslayacakti..

31 Ocak gecesi, Gumusluk ve yakinlardaki koylerde savas atmosferi hic olmadigi kadar net hissediliyordu artik.. Hatta son birkac gundur geceleri karartma da uygulaniyordu.. SAT komandolari yapacaklari operasyon icin Gumusluk yalisina geldiler.. Yola cikmak icin tum hazirliklar tamamlanmak uzereydi.. Saatler tam geceyarisini gosterirken 2 bottan olusan 6'şar kisilik timler yola cikmisti. Timlerin önünde, duruma gore 1-1,5 saatlik bir yol bulunuyordu.. Ekipler yola cikmasina ragmen diplomasi trafigi de durmaksizin devam ediyordu.. Hala operasyondan vazgecilme ihtimalleri tartisiliyordu. Ancak biliniyordu ki, eger simdi geri donulurse operasyon bir daha hic yapilamayabilirdi.. Ve devam karari alindi.. Operasyona Yunus-1 adı verilmişti..

Saatler 01.32’yi gosterirken Ankara’da yine telefon caldi.. Arayan Gumusluk’tu ve Yunus-1 operasyonun basariyla sonuclandigini, Batı Kardak'ın alındığını Ankara’ya resmen duyuruyordu telefonun ucundaki ses.. SAT komandolari her iki taraftan tek bir kursun atilmadan Bati adasina cikip Turk bayragini dikmisti. Batu hakli cikmisti.. Durumu kamuoyuyla paylasan kisi Deniz Baykal oldu.. Disisleri makamindan disari cikarak gazetecilere zaferi duyurdu..


Bu sefer hamle sirasi Yunanistan’daydi.. Atina operasyonun sokunu yasiyordu.. Bunun nasil gerceklesmis olduguna anlam veremiyorlardi.. Yıllar sonra, 2005 yılında dönemin Yunanistan Başbakanı Simitis'in "Yaratıcı Bir Yunanistan İçin Siyaset" kitabında Kardak'a ayırdığı bölüm bir itiraf niteliğindeydi.. Simitis, olay gecesinde yaşanan 4 saatlik kayıp bir zamandan ve bu sürede Türk tarafının operasyonu kendilerinden habersiz A'dan Z'ye bitirdiklerini anlatıyordu anılarında.. Bu, Yunanistan için büyük bir zaaftı ona göre..

Olay gecesine dönelim.. Yunan Ordusu, hala durumdan emin degildi.. Hemen bir kesif ekibi hazirlandi.. Yunan helikopteri Bati adasina yakindan bakacakti.. Havalanan helikopter gorevini tamamladiktan kisa bir sure sonra havada arizalandi.. Helikoptere en yakin olan Yavuz tipi firkateynimiz, telsiz konusmalarindan olayin ciddiyetini anlayarak pistini, arizali Yunan helikopterine tahsis edebilecegini ve acil inis yapabilecekleri teklifini yoneltti. Yunan kurmaylari bu teklifi aninda reddetti, ancak helikopter kurtarilamadi, 2 murettebat hayatini kaybetmisti.. Bu elim kaza da yaklasik 1 ay kadar suren Kardak krizinin ilk ve tek can kaybiyla sonuclanan olayiydi.

Kardak krizinden yıllar sonra, olayda aktif görev alan askeri yetkililerden basına verilen bazı demeçlerde, tüm detaylar olmaksızın bazı askeri sırlara da yer veriliyordu.. Burada Simitis'in cevabını aradığı o 4 saatlik kayıp dilime neyin sebep olduğu da az çok anlaşılabiliyordu. Buna göre, Yavuz tipi fırkateynlerimizden biri olan F242, Elektronik Harp sistemine sahipti, ve sırf düşmanın savaş görüşünü sabote etmekle görevli personele sahipti.. 7 kişilik elektronik harp ekibi, 2,5 saat boyunca çalışarak F242'den Yunan gemilerine karşı elektronik sistemlerini bozucu saldırılar yaptılar ve bu sayede Yunan Donanması, sızma hareketinden haberdar olamadı..

ABD’nin de bastirmasiyla 2 taraf da adalari 1 Şubat sabahı 08:00'a kadar es zamanli olarak terk ederek Kardak krizini sona erdirdiler.. Olay, Yunan Donanması'nın büyük prestij kaybetmesine yol açtı ve takip eden günlerde, 7 Şubat 1996'da Yunan Genelkurmay Başkanı Hristos Limberis görevinden alındı..
Kardak Krizi'nden sonra yaşanan bazı haberler ise gerçek olmaktan uzakti.. Olayı büyük bir milli fiyasko olarak gören Yunan tarafında, bazı odakların intikam yemini ettikleri iddia ediliyordu.. 1 Şubat'ta sona eren kayalık krizinin ardından, her iki tarafın da gemi, helikopter ve uçakları zaman zaman devriye görevleri için Kardak yakınlarında manevralar yapıyordu. Bu yüzden tatbikatlar ara verilmeksizin sürüyordu..

Kardak eskisi gibi kendi haline terkedildikten 15 gün sonra, 16 Şubat 1996'da Marmaris Aksaz üssünden bir kaza haberi geldi. Sikorsky S-70 Black Hawk tipi bir helikopterimiz tatbikat sırasında düşmustü.. Yunan tarafının iddialarına göre, şehit olan 6 kişi Kardak operasyonunda görev alan SAT komandolarıydı ve helikoptere sabotaj yapılmıştı.. Ancak, genelkurmay bunu yalanladi..

Iddialar bununla sinirli kalmadi.. Adaya cikan komandolardan 2 tanesi daha, yakin araliklarla iki farkli trafik kazasinda hayatlarini kaybetmislerdi.. Tatbikat gunu izinli olan tim komutani ise hala hedefler arasindaydi.. Kayiplarin farkinda olan Genelkurmay onu guvenlikli bir BM gorevi icin Gurcistan'a yollamisti.. Burda uzun sure kalan ve kendine yeni bir yasam kuran eski komando, 2003'te dondugu Turkiye'de, bir gece eglencesinden donerken sokakta kalbinden bicaklanmisti.. Yunan basinindaki iddia, bu olaylarin tesaduf olmadigi ve intikam icin hepsinin ajanlarca birer birer infaz edildikleriydi.. Ama Genelkurmay'in aciklamasi yine bir yalanlama oldu.. Bu kisilerin asker olmakla birlikte, Kardak operasyonuyla uzaktan yakindan ilgileri olmamisti..



Uzun yillar icinde ust uste gelen bu olumlerden sonra, son olarak bu yil 7 Ocak tarihinde de yine Kardak Operasyonu'na katilan isimlerden Emekli Deniz Yarbayi, emeklilikten sonra ozel sektorde calistigi firma tarafindan gorevlendirildigi Turkmenistan'daki evinde dogalgazdan zehirlenerek hayatini kaybetti.. Bu belki de, Kardak operasyonuna katilan komandolar icinde, bugune kadar hayatini kaybetmis olan tek kisiydi.. 

Peki, bu destansi operasyonun tim komutanlari bugun ne mi yapiyorlar? Poyrazkoy Davasi'nda yargilanan her iki rutbeli asker de su anda Ergenekon ve Balyoz davalari cercevesinde tutklu yargilanmak uzere cezaevindeler!

Yakin tarihimizdeki bu onemli olayi, o donemde bulundugum Gumusluk'te bizzat da yasadigimdan dolayi, biraz yakindan anlatmak istedim..

Nils Filmer

Pazar, Ocak 27, 2013

Kardak: Canli Gozlerle Sahit Olunan Bir Mini Savas



Nils FILMER, Bodrum

Ege kiyilarinda kullanilan deniz haritalarinda, bizim tarafta Ikizce, karsi yakada ise Imia diye bilinen, dunya gundemine ise Kardak Kayaliklari Krizi olarak yansiyan mini savasin uzerinden tam 17 yil gecti.. Belki de savas bile denemezdi, bir nevi karsilikli govde gosterisiydi.. Ama basta ABD olmak uzere, dunyanin gozu bir anda Ege’nin ‘Dusman Kardesler’i arasinda, 40 donumluk yer kaplayan bu adaciklardaki olumcul oyuna donecekti..

Tarihler 1996 Ocak ayini gosteriyordu.. Yilbasindan hemen once, 25 Aralik gunu Figen Akat adindaki Turk yuk gemisi kayaliklarin yakininda firtina nedeniyle karaya oturunca, Turk ve Yunan mercileri arasinda baslayan kara sulari tartismasi, kisa bir sure icinde diplomatik bir krize donusmustu. Iki ulke de olayin yasandigi yeri kendi kara sulari olarak goruyordu ve kurtarma gorevi icin hak talep ediyordu.. Anlasmazligin basilica nedeni 12 mil sorunuydu..


O sirada lise yillarinda olan ben, bir somestr tatili icin babami ziyarete, Bodrum’a gidiyordum.. Babam, Gumusluk’te oturuyordu ki, Gumusluk, Kardak kayaliklarina en yakin olan Turk yerlesim birimiydi.. Basinda zaman zaman haberler ciksa da, ulke gundeminde tansiyon bir derece yukselse de, aslinda normal yasam devam ediyordu.. Otobus bileti alindi, seyahat hazirliklari yapildi, ve yolculuk gunu geldi.  

Istanbul – Bodrum arasinda otobus yolculuklari genellikle gece yapilirdi.. Sabah Selcuk’ta mola veren otobus, gun yavas yavas isirken tekrar yola cikti..  Ve yolun bundan sonrasi, herkes gibi benim de biraz urkmeme yol acmisti! Otobusun ilerledigi yolda, sagimizdaki emniyet seridinde birer km arayla agir agir ilerleyen, onlarca aractan olusan, onlarca konvoyu yavas yavas geride birakarak yola devam ediyorduk. Bu planli bir tatbikat miydi? Yoksa Kardak olayiyla mi ilgiliydi? Gorduklerim nedeniyle saskinligimi hatirlayinca, bunun beklenmeyen bir gelisme oldugumu dusundugumu soyleyebilirim. Ayni sabah eve varip, gorduklerimi paylasinca babamin da son gunlerdeki artan hareketlenmeyi anlattigini hatirliyorum.. Siklikla haber bultenlerini dinliyorduk ama yolda gordugum askeri araclarla ilgili bir bilgi yoktu..

Ertesi sabaha uyandigimizda ise, Gumusluk’e hakim bir tepede oturdugumuzdan dolayi rahatca gozlemleyebildigim koyde gorduklerim beni soke etmisti.. Onceki sabah gordugum askeri personel tasima araclari, cesitli silahlara sahip zirhli araclar, TIRlar uzerinde yeralan paletli araclar vs. Sayilari misliyle artmis bir sekilde, bir gecede Gumusluk’e konuslanmislardi.. Sanki Ege Ordusu koyumuze yiginak yapmisti Kardak Krizi dolayisiyla..

Zaten ogleden sonra helikopterlerin de ucmaya basladigina sahit olunca korkumuz bir derece daha artti.. Is ciddilesiyordu.. Ingiltere’nin Arjantin’le Falkland Adalari’ndaki savasina benzer bir ada/kayalik krizi yavas yavas kriz olmaktan cok,  bir savasa dogru donusuyordu. Falkland Savasi’nda Ingiltere’nin basbakani Demir Lady lakapli Margaret Thatcher’di.. Ne tesaduftur ki, Kardak Krizi sirasinda Turkiye’yi de bir kadin,  ilk kadin basbakanimiz Tansu Ciller yonetiyordu..

Birkac gun daha gecti.. Asker yogunlugunun koydeki varligina alismaya basliyorduk.. Artik karadaki trafige helikopterler ve jetlerle hava trafigi de eklenmisti.. Denizde ise, zaten hepsinden once bir satranc maci vardi.. Iki adadan olusan Kardak kayaliklarinda hucumbotlar, firkateynler saat basi konumlarini degistirdikleri manevralarla adeta tehlikeli bir kose kapmaca oyunu oynuyorlardi. Saat basi haber bultenlerinde, ara ara iki ulke gemilerinin kucuk temaslarini duyuyorduk.. Gercekten celik gibi sinirleri olmaliydi Turk ve Yunan denizcilerinin o gunlerde.. Ulke yoneticilerinin yapacagi bir kucuk yanlis hamle herseyi bitirebilirdi..

Ertesi gun Kardak’i en net gorebilecegimiz bir tepeye dogru aracla ciktigimizi hatirliyorum.. Burasi, Kadikalesi beldesinde simdilerde Ormancilar Sitesi ve birkac luks turistik tesisin yer aldigi, 1996 Ocak’indaysa ciplak olan bir tepeydi.. Iste o gun, canli gozlerle sahit oldugum bir mini savas sahneleniyordu onumuzde.. Babam evde depodan cikardigi eski bir telsizi de yanimiza almayi ihmal etmemisti.. Ciktigimiz tepede yalniz degildik. Bizim gibi meraklilar, isini gucunu birakmis koylulerin yani sira, haberciler de vardi yanimizda.. O zaman saat basi haberleri tum kanallarda vermek olagandi, Kanal D’nin saat basi baglandigi canli yayin ekibi de bizimle tepeden yayin yapiyordu..

Telsizde, Yunan ve Turk gemileri arasinda oldugunu dusundugumuz Ingilizce konusmalari duyabiliyorduk.. Yunan ve Turk F-16’lari arasinda, basimizin uzerinde zaman zaman Turk hava sahasinda olmayi birakin, Gumusluk’un ic taraflarina kadar suren, havacilik deyimiyle It Dalasi manevralari yapiliyordu.. birkac kez carpisacak kadar yakin olduklarindan dolayi korktugumuzu hatirliyorum.. Durbunle de adalara baktigimizda 15-20 arasinda savas gemisi ve hucumbot surekli hareket halindeydi.. Eve dondugumuzde gunduz gorduklerimizi bir kez daha haberlerden izlemistik..

Zaten ondan sonraki gunde, her iki taraftan o akillara durgunluk veren hamleler geldi.. Once Yunan komandolari 30 Ocak gecesi gizlice adaya cikarak Kardak’in dogudaki adasina Yunan bayragi diktiler.. Turkiye tarafi buna aninda karsilik vererek bunu savas sebebi olarak deklare etti.. Basbakan Ciller o unutulmayacak aciklamasinda ‘O bayrak iner, o asker gider’ diyerek dugmeye basmisti.. Donemin Disisleri Bakani Deniz Baykal’di.. Ancak diplomasi sonuc vermeyince, harekete gecilmesine karar verildi..  Ipler tam kopma noktasindaydi artik.. Ertesi gece, sabaha dogru bir safak operasyonu ile SAS ve SAT komandolari, Gumusluk sahilinden zodyak botlarla Kardak’a giderek Yunan bayraginin bulundugu dogu adasinin yanindan gizlice Bati Kardak adasina ciktilar ve Turk bayragini diktiler..

Onlarca yildir kimsenin umurunda bile olmayan Ikizce veya diger adiyla Imia, yani Kardak kayaliklari artik saatler icerisinde el degistiren kiymetli birer toprak parcasi olmustu.. Durum nispeten esitlenmisti, ama gerginlik had safhadaydi.. Artik ABD de devreye girmek zorunda hissetti kendini. NATO’nun iki muttefik ulkesini karsi karsiya getiren bu olayda donemin ABD Baskani Clinton’in gorevlendirmesiyle delege Richard Holbrooke ve NATO genel sekreteri Javier Solana’nin cabalariyla tansiyon dusurulmustu..

Geriye artik tarihte bir ani olarak kalan; bir gemi kazasini takiben yaklasik 1 ay suresince Turkiye ve Yunanistan’i savasin esigine getiren bu diplomatik kriz ve bana bir savasin muhtemel olusma asamasina taniklik ettigim gunleri yazma firsatidir..  

Nils Filmer

NOT: Kardak’in bugune yansimalarini devam yazimda paylasacagim..