Cumartesi, Eylül 03, 2011

Popocatepetl'in Aşk Nöbeti..

Meksika'nın 2. en yüksek dağı olan Popocatepetl Yanardağı yenideen faal durumda.. Başkent Mexico City'de tehlikeli günler kapıda.. 70km uzaklıktaki muhtemel bir patlamada oluşacak kül yağışı bu kalabalık şehri de etkileyebilir..

Bu kızgın dağın ismi, yerli dili Nahuatl'daki Popoca ve Tepetl kelimelerinden oluşuyor, yani sırasıyla tüten dağ demek oluyor.. İspanyolların ülkeye ayak bastığı 1519 yılından beri tutulan kayıtlarda Popocatepetl tam 15 kere patlamış.. Yapılan araştırmalara göre bu dağın yaşı 730,000 yıl olarak hesaplanmış.. 1991 yılında başlayan hareketlenmeyi takiben 1993 yılından günümüze kadar duman çıkışı dağın tepesinde sürekli kalmaya devam ediyor.. Popocatepetl'in hemen hemen ikizi olarak tanımlanan beyaz kadın anlamındaki Iztaccihuatl volkanı ise sadece 16km uzaklıkta yer alıyor..


Aztek efsanesine göre, Popocatepetl, kralın ordusunda paralı bir askerdir ve kralın kızı Prenses Iztaccíhuatl'e aşıktır. Oaxaca'da bir savaş seferine giden asker döndüğünde eğer düşman komutanın kafasını yanında getirebilirse, kralın kızıyla evlenecekti.. Popocatepetl uzun süre dönmedi, ve düşman ordusu onun yakalanıp öldüğü şeklinde yalan bir haberi tüm bölgeye yaydı.. Iztaccíhuatl, sevgilisinin öldüğüne inanarak kendi hayatına son verdi. Ancak Popocatepetl zafer kazanmış şekilde savaştan eve döndüğünde Izta'nın cenazesinde bulmuş kendini.. Yas halinde sevgilisinin cesedini yakınlardaki bir dağa yatırmış ve kendisi de üzüntüden oracıkta ölmüş..
Bunun üzerine, tanrılar bu çifti karlarla kaplayarak her ikisini de birer dağa dönüştürür.. İşte o zamandan beri tüten bir meşale ile nöbet tutar Popocatepetl, yanıbaşında yatıveren Iztaccihuatl'ın başında..

Cumartesi, Ocak 29, 2011

İslami Uyanış; Yeni Bir Reform mu Geliyor?

Uluslararası haber ajanslarını izlerken, gerçek anlamda bir dünya turuna çıkıyoruz. Ama öyle bir tur ki, sanki bütün halklar aynı anda anlaşmış gibi, dünyayı saran protesto dalgasının durak durak hangi limanda hangi hasarı yarattığını izliyoruz.. Küçüklü büyüklü gruplar derken, insanlar sanki hep beraber ayaklandı.. Yıllarca bir köşeye tıkıştırılan, görmezden gelinen sorunlar, artık tavan aralarından, sandıklardan dışarı çıkarıldı.. Sebebi ne olursa olsun, bu  global protestoların temelinde, insanların hayat standartlarının kötüye gittiği endişesi, yani ekonomik kaygılar yatıyor..

Ülkemiz şimdilik bu dalgayı hafif sıyrıklarla atlatmış görünüyor (tabii, henüz hiçbir şey başlamamış da olabilir?) .. Toplumumuzda zaten altyapısı yeterince oturmamış protesto kültürünün yanında, son yıllarda protesto hakkını kullanmış kişilerin başına gelen olaylar, insanları korkutup sindirdi.. Bu yüzden de iç gündemimizde ancak yumurtalı, ıslıklı protestolardan öteye gidilemiyor.. Büyük kitleleri ilgilendiren toplantı veya yürüyüşlere bile, katılım yüzlerle sınırlı kalıyor çoğu zaman.. Yumurta ve ıslık, diğer ülkelerdeki gibi taşları yerinden oynatacak birer "silah" değiller ama en azından yumurta ve ıslığın öldürücü etkisinin olmaması da bir teselli diğer yanda..

Haber bültenlerine dönecek olursak, yaklaşık 10 dakika süren bu dünya turlarında izlediğimiz, aslında ne kadar farklı da görünsek, başka coğrafyaları da mesken tutsak, sonuçta hepimizin insan olduğu ve hep aynı sorunlarla boğuştuğumuz gerçeği.. Hepimizin başka isimler altında benzer şikayetlerinin olduğu..

Son zamanlarda ise bu tip kitlesel eylemlerin özellikle Müslüman ülkelerde yoğunlaşması dikkat çekiyor. Avrupa'da bile, sıklıkla gördüğümüz olay, Müslüman göçmenler yaşadıkları ülkelerde genellikle sokaklara inerek memnuniyetsizliklerini duyurmaya çalışıyorlar.. Bu insanlar, bir yanda demir yumrukla yönetilen ana vatanlarında muhalif olma hakkına bile sahip değiller.. Diğer yanda ise, daha özgür bir yaşam için gittikleri batılı ülkelerde, azınlık muamelesine uğrayarak yıllar geçse de yeni yaşamlarına bir türlü adapte olamıyorlar.

Bunun yanısıra, İslam dünyasının kronikleşmiş sorunları da yaşanan zorluklara tuz biber ekiyor.. Yoksulluk, yetersiz eğitim koşulları, ve yüksek doğum oranı gibi sorunlar ile Müslüman ülkeler, artan "niteliksiz bir nüfusu" sürekli batı ülkelerine göç olarak yolluyorlar.. Bu yüzden de Avrupa'da İslamofobi dalgası gittikçe yayılıyor. Bu kısır döngü içinde, artan Müslüman nüfusla birlikte, Avrupa'lıların birbirine sorduğu soru şu; "Acaba Avrupa, Avrabiya'ya mı dönüşüyor?"

Arka planda, Mısır müzesinden dumanlar yükseliyor.. Müzedeki mumyaların hasar gördüğü belirtildi..

ABD ve Avrupa ülkelerinin, Tunus, Mısır ve önümüzdeki günlerde diğer Müslüman ülkelere de bir domino etkisi gibi yayılması oldukça muhtemel bu protesto dalgasından beklediği çok şey var aslında.. Babadan oğula geçen koltuklar yerine, halkın oyuyla yönetime gelecek ve halkın sorunlarına eğilecek daha demokratik Müslüman ülkeler.. Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali, Mısır'da Hüsnü Mübarek gibi figürler artık popülerliğini yitiriyor. Çünkü halk, yoksul yaşam içinde boğuşurken liderlerinin lüks içinde yaşamasını kabullenemiyor.. Benzer bir ayaklanmanın bir sonraki durağının, Libya'da Kaddafi yönetimine karşı olmayacağını kim söyleyebilir? Ancak son protestolardan sonra değişen bir gerçek var.. Artık bu demir liderler eskisi kadar rahat değiller koltuklarında.. Bunu, Kaddafi'nin Tunus'taki gösterileri derhal kınamasından da rahatça anlayabiliriz..

ABD'li bir düşünce kuruluşu olan Pew Research Center'ın yaptığı bir araştırmaya göre 2010 yılında dünyada 1,6 milyar olan Müslüman nüfusu, 2030 yılında 2,2 milyara ulaşacak.. Böylece şimdilerde yüzde 6'da seyreden Avrupa'daki Müslüman nüfus, 20 yıl içinde yüzde 8'e çıkmış olacak.. ABD've Kanada'da ise yüzde 2 olan Müslüman nüfusu 20 yıl içinde 3 katına çıkarak yüzde 6-6,5 seviyelerine ulaşacak..

Kahire'de göstericiler tankların üzerinde..

İran Dışişleri Bakanlığı'ndan, Mısır'daki olaylara ilişkin yapılan bir değerlendirmede Mübarek yönetiminden, sokağa yansıyan protestoları küçümsememesi ve milyonların sesine kulak verecek yeni bir yönetime zemin hazırlanması gerektiği vurgulanırken, Tunus'u da içine alan bu protesto dalgasına istinaden, "İslami Uyanış" adı kullanıldı..

Birbirinden binlerce kilometre uzaktaki insanları ortak bir paydada buluşturan bu uyanış, acaba Ortaçağ'da Cermen filozof Martin Luther'in Kilise'ye karşı başlattığı ve Avrupa tarihinin akışını tamamen değiştirerek yeni bir mezhep kurulmasına kadar giden Reform hareketinin bir benzeri olabilir mi? Bilindiği gibi, Reform hareketi de halk yoksulluk içinde yaşarken, dönemin yozlaşmış Kilise yönetiminin gittikçe zenginleşmesi ve Papa'nın haksız bir refah ve lüks içinde yaşaması üzerine, Luther yönetiminde ilk "Protest"an isyanı olarak ortaya çıkmıştı.. -Endüljans olarak da isimlendirilen affedilme sertifikalarının, rahipler tarafından kiliseye gelir kazandırmak amacıyla satılması, isyanı başlatan bardağı taşıran son damla olmuştu - ..


Tunus'ta üniversiteli Muhammed Buazizi adlı bir işportacının, tezgahına el konulması yüzünden kendini yakmasıyla ateşlenen fitil önce Tunus'ta Yasemin Devrimi'nin yaşanmasına yol açtı, ardından da birkaç göstericinin kendini yakma girişimiyle ilerleyen günlerde Mısır'a sıçradı.. Protestolar gittikçe Arap/İslam dünyasına da yayılacak gibi görünüyor.. Yakından takip etmemiz gereken bir süreç olan Kuzey Afrika'daki bu gelişmeler, ülkeyi yönetenler ile yönetilenler arasında bir uçurum olan Türkiye için de alarm zillerinin çalmasına sebep oluyor..

Reform hareketi sonucunda, Avrupa oldukça kanlı geçen Otuz Yıl Savaşları'nı yaşamıştı (1618-1648) .. Kısa bir süreliğine de olsa, 1620-1621 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu, Protestan tarafta Polonyalılar'a karşı savaştan galip ayrılarak bu istikrarsız dönemde rol amıştı. Şimdi ise gene bizim coğrafyamızı yakından ilgilendiren bir sürece giriyoruz. Bu önemli dönemeçte, tam 2 yıl önce bugün (29.01.2009) Davos'ta yaptığımız gibi "One Minute" diyerek değil, umarım en az "iki dakika" düşünüp daha sağlam çerçeveli bir dış politika oluştururuz...

Nils Filmer